Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Ahmet KOCABAŞ

Ahmet KOCABAŞ


HANGİ ALEVİLİK VE HANGİ SÜNNİLİK? (2018) (1)

02 Ekim 2018 - 17:32

A- GİRİŞ
1- Alevilik ve Sünnilik Deyince:
Bektaşi ile bir hoca birlikte yolculuğa çıkmışlar. Bir Süre sonra hoca, namaza durmuş. Rekât üstüne rekât, selam üstüne selam... Namaz tamamlanınca Bektaşi sormuş: “Bu ne uzun namaz böyle?” Hoca, kazaları da kıldım, diye cevap vermiş. Bu defa Bektaşi namaz kılayım demiş. Onunki daha da uzun sürünce, bu sefer hoca dayanamamış: “Senin namazın niye bu kadar uzun sürdü?” demiş. Bektaşi “Önümüzdeki haftanın namazını da kıldım” diye karşılık vermiş. Hoca şaşırmış, “Yaa olur mu öyle şey?” demiş. Bektaşi gülmüş : “Tanrı senin veresiyeni kabul ediyor da benim peşinimi neden kabul etmesin?”
Türkiye’de Alevilik ve Sünniliğin durumu biraz bu fıkraya benziyor. Biraz karışık bir konu. Aleviler Sünniliği, Sünniler Aleviliği, hatta Aleviler Aleviliği Sünniler Sünniliği bilmiyorlar.
Bir İlahiyatçı ve kendi çapında bir araştırmacı olarak Türkiye’de Alevilik üzerine yazı yazmak, bu konuda tam anlamıyla bir hükme varmak oldukça zor görünüyor. Çünkü konu ye- terince tartışılıp gün yüzüne çıkarılmış ve üzerinde genel bir ittifak sağlanmış bir husus değil. Bu konuda yazılan kitaplardaki bilgi çelişkileri, aynı konuda birbirine zıt çok farklı yorumlar, konunun istismarına da zemin hazırlamıştır. O nedenle yazımızda, yoğurdu üfleyerek yemeğe gayret edeceğiz.
Hacer Heysemi, Hayratu’l-Hisan adlı eserinde şöyle demiştir: “Bir adam hakkında insanların birbirine aykırı iki zümreye ayrılması, o adamın şeref ve mevkiinin yüksekliğini gösterir. Bakınız Hz. Ali hakkında nasıl oldu? Onun uğrunda iki zümre helake maruz kalmıştır: Aşırı derecede sevmekte ileri gidenler, ona düşmanlıkta ileri gidenler.” (Muhammed Ebu Zehra, Ebu Hanife, S.13, DİBY).
Kısaca Hz. Ali’ye düşman olmak da, onu aşırı derecede sevmek ve ilahlaştırmak da insanları felakete sürüklemiştir. Aynı sakat anlayış bir kısım Alevilerde de görülmektedir.
Genel olarak Hz. Ali’ye nispet edilen Alevilik, tam anlamıyla karmaşık ve gizemli bir yumak haline dönüştürülmüş. Bu konuda araştırma yapanlar bu yumağın bütününe değil, sadece bir yönüne yanaşarak orayı tırtıklamaya çalışmışlar ve oradan parçalayarak kopardık- ları bazı kırıntılara, kendi kişisel yorumlarını ve ideolojik saplantılarını da ekleyerek konuyu tarihi gerçeklerden saptırmışlar veya içinden çıkılmaz bir hale dönüştürmüşlerdir. Alevilik ve Sünnilik sorunu da işte tam bu noktada başlamaktadır.
Öncelikle Alevilik konusunda Prof. Dr. Fuat Köprülü’yü anlamadan, Prof. Dr. Mehmet Eröz ve Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı’nın “Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik” kitaplarını ve Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın “Alevi Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri” ile “Babailer İsyanı” gibi eserlerini görmeden, incelemeden ve okumadan fikir yürütmek doğru değildir.
Aynı şekilde Aleviliğin kökenine inmeden, temel Alevi kaynağı Buyruk’tan, Hacı Bek- taş-ı Veli’nin Velayetnamesi ‘nden, Ali Ulvi Baba’nın Bektaşîlik Makâlâtı gibi Alevilik ve Bekta- şiliğin ana kaynaklarını incelemeden bu konuda fikir yürütmek de doğru değildir. 
2-Aleviler Aleviliği Sünniler Sünniliği Bilmiyorlar:
Mesela Rıza Yörükoğlu, “Okunacak En Büyük Kitap İnsandır / Tarihte ve Günümüzde Alevilik” isimli kitabında son derece açık bir şekilde Aleviliği, Türkiye’de Sosyalist hareketin gelişmesinde oynadığı büyük rolden hareketle “Devrimci” ve “Marksist” açıdan ele almak gibi, Alevilikle hiç bağdaştırılamayacak bir tabana oturtmuş ve dolayısıyla bilgi yanlışlıklarının da tabii bir sonucu olarak çelişkilerden kendini kurtaramamıştır. (Bk. Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, S.3, SELÇUK).
Aleviliğin Zerdüştlükten doğduğunu ve Kürt uygarlığının bir ürünü olduğunu iddia edenler bile olmuştur. Hatta Cemşid Bender takma adıyla yazan Mehdi Halıcı’ya göre Alevi kelimesi Kürtçe “Alav” kelimesinden türemiştir. Alevî kelimesindeki (î) eski Türkçe ’deki li, lı, ci, cı ekine karşılıktır. Alevilerde ateş, ocak ve kül kutsaldır, bunun kökü ise Zerdüştlüğe dayanmaktadır… (Bk. Prof. Dr. Cemal Sofuoğlu-Prof. Dr. Avni İlhan, Alevîlik Bektaşîlik Tartışmaları, S138, TDVY).
“Teoman Şahin’e göre, İslâm’ın temeli Kur’an ve Ehl-i Beyt düşüncesine dayanır. Ale- vi olmak ise bu düşüncenin temelini oluşturur. Hz. Ali taraftarı olmak demek, Hz. Peygamber ‘in taraftarı olmak demektir; onun taraftarı olmak ise Allah’ın lütfettiği çizginin tam üzerinde olmak demektir.” (Prof. Dr. Murat Sülün, Kur’an Ne Diyor? Biz Ne Anlıyoruz? S.293, ENSAR).
Karaca Ahmet Sultan Dergâhı Başkanı Mehmet Başaran, Aleviliğin İslâm’ın özü oldu- ğuna inandığını, bir takım karanlık çevrelerin Aleviliği yanlış mecralara sürüklemeye çalıştığı- nı, bunlara sıcak bakmadığını belirtmiştir. (Bk. Dr. İlyas Üzüm, Günümüz Aleviliği, S.35, İSAM).
Şu halde Alevilik nedir? Devrimci ve Marksist bir tabana mı oturmakta veya Zerdüşt- lükten mi gelmektedir? Acaba Alevilik İslâm’ın özü ve Hz. Ali ile Hz. Peygamber yolunda ol- mak mıdır? Kısaca gerçek Alevilik bunlardan hangisidir? Bu konuda Alevilerin bile kafasının oldukça karışık olduğu anlaşılıyor. 
Peki, buna karşılık, Sünni olduğunu iddia edenler Aleviliği nasıl anlıyorlar? Önce konuyla ilgili son derece traji-komik bir tespit yapalım:
Muhafazakâr bir iş adamı kendisinden küçük iki kız kardeşinden birini Amerikalı bir Hıristiyan'la evlendirmiş, diğer kız kardeşine talip olan gencin Alevi olduğunu öğrenince diretmiş: -“Olmaz, ölürüm de vermem. Bunlar gusülsüz, bunlar Kızılbaş, bunlar mum söndü yapıyorlar…” demiş.
Müftülerimizden birine gelen alevi delikanlı da Sünni bir kızla evlenmek istediğini fakat kızı vermediklerini anlatmış ve ne yapması gerektiğini sormuş. Müftü Efendi de delikan- lıya, din değiştirip Müslüman olanlara mahsus ihtida (din değiştirme) belgesi düzenlemiş... Düşmanın arayıp ta bulamadığı bir cehalet örneği... (Bk. Dr. Abdulkadir Sezgin, Alevilik Deyin- ce, S.9, BURAK).
Bir alevi dedesi de şöyle diyormuş: ”Sünnilerden ne kız alırız ne de kız veririz. Eğer kızımız gönül bağı ile bir Sünni'ye gitse bir daha topluluğumuza katılamaz. Yani o tarikatımız- dan tart edilmiştir...”(Abdullah Muradoğlu, Karmaşık Bir Olgu; Yeni Şafak; 28 Kasım 2007).
Bu da bir başka cehalet örneği!
Konunun doğru anlaşılması bakımından burada önce şu ayetleri hatırlatmak gereki- yor: “… Size Müslüman olduğunu bildirene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: Sen Mümin değilsin, demeyin…” (Nisa, 4/94).
“Bugün, temiz ve güzel olan her şey size helal kılınmıştır. Yahudi ve Hıristiyanların yiyecekleri de size helaldir ve sizin yiyecekleriniz de onlara helaldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilen (Yahudi ve Hıristiyan) kadınları... Nikâhlamanız da size helaldir.”(Maide 5/5).
Şu halde Yüce Allah, Müslüman olduğunu söyleyen kimseye sen Müslüman değilsin demeyin derken, Yahudi ve Hıristiyanların yiyecekleri size helaldir buyururken, Ehlî Kitap kadınları ile evlenmeye izin verirken; büyük çoğunluğu Müslüman olan Alevilerin kestiği yenilmez, Aleviler ve Sünniler birbiriyle evlenemezler demek bölücülükten başka bir şey değildir ve büyük bir günahtır.
Bazı bölgelerimizde Sünniler Alevilerin, bazı bölgelerde de Aleviler Sünnilerin kuyruklarının bulunduğunu söyleyebilmektedirler… Kuyruklu yalan dedikleri böyle bir şey olmalı herhalde!... Hatta Alevilerin önce Yahudi veya Hristiyan olmaları, ancak bundan sonra Müslüman olabilecekleri iddia edilebilmektedir. (Bk. Sofuoğlu-İlhan, AGE, S.161-162, TDVY).
Burada Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın şu tespitlerini aynen aktarmak istiyorum:
“… Alevi kökenli yazarların yalnızca apolojetik (savunmacı) bir tavırla Alevilik ve Bektaşiliği yüceltip Sünniliği her vesile ile mahkûm ederken; Sünni kökenli yazarların Alevilik ve Bektaşiliğin başlangıçtan beri ayrı bir İslâm anlayışı ve dünya görüşü olduğunu kabul etmemekte dayatırken aynı tutarsız temelden hareket ettiklerini mutlaka belirtmeliyiz.” (Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sûfiliğine Bakışlar, S.200, İLETİŞİM).
Aynı yazarın şu değerlendirmesi de oldukça ilginçtir: “1990 yılında (aslında 1989 da bize göre farklı olmamıştır. 1991 de farklı olacağa benzememektedir) Alevilik ve Bektaşilik üstüne yapılan yayınların büyük bir kısmı –yazarı hangi kökenden olursa olsun- yetersiz kalemlerden çıkmıştır. Bir kısmı ise bazı ideoloji ve demagojilerin kurbanıdır…” (Ahmet Yaşar Ocak, AGE, S.222). 
Ehli-i Beyt sevgisini önceleyen Aleviler, Sünnileri Hz. Hüseyin'i katlettiren Yezit taraftarı gibi görüyor. Sünnilere kız verilmez diyorlar. Camiye adım atmıyorlar. Sünniler Cem Evi’nde yapılan ayin ve ibadetler hakkında neredeyse hiç bir şey bilmiyor, “mum söndü” masalı gibi çirkinliklere inanıyorlar. Alevilerin kestiği hayvan yenmez, Alevilerden kız alınıp verilmez diyorlar... Alevileri, Yahudi ve Hristiyan’dan daha aşağı görüyorlar… Kısaca Aleviler Aleviliği, Sünniler Sünniliği bilmiyorlar. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olup ahkâm kesiyorlar! Bu nasıl bir anlayış, bu nasıl bir mantık Allah aşkına!

YORUMLAR

  • 0 Yorum