Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Ahmet KOCABAŞ

Ahmet KOCABAŞ


SÖZ MEDENİYETİ

06 Temmuz 2018 - 18:14

               Anadolu coğrafyasının yetiştirdiği ünlü söz ustası Yunus Emre:
               “Sözünü bilen kişinin,
               Yüzünü ak ede bir söz.
               Sözü pişirip diyenin,
               İşini sağ ede bir söz”, demişti.
               Söz çok önemliydi. Çünkü: “Müslümanlar söz medeniyetinin çocuklarıydı. İslam’ın zirve vahyi olan Kur’an onlara sözün gücünü öğretmişti.
               ‘İkra’ demişti ilkin, ‘Oku Rabbin adına!’ demişti. Vur Rabbin adına… Kır Rabbin adına… Yok, et Rabbin adına.. Tarumar et Rabbin adına.. diye başlamamıştı...” (S. Hocaoğlu, Y. Şafak, 24 Kasım 2003).
               Kısaca Kur’an söze, “İkra / Oku” (Âlak, 96/1) diye başlamıştı. Aynı şekilde:
               “Kur’an, varlık âleminin ‘Kûn / Ol’ (mesela bk. Bakara, 2/117) sözüyle başladığını haber verir. Önce söz vardı diye başlar Yuhanna İncili. Zebur, baştan sona şiirsel bir sözdür, bir münacattır…” Şu halde kutsal kitaplar sözün gücüne vurgu yapmıştır.
               Kur’an-ı Kerim, hikmet ve irfan sahibi kimselerin özelliklerinden birini şöyle belirtir:
               “Onlar bütün sözleri dinlerler ve onların en güzeline uyarlar. Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimseler, işte onlardır…” (Zümer, 39/18).
               Şu halde güzel söz çok daha önemlidir.
               Mesela Cenabı Mevla Kur’an’da: “Unutmayın, Allah katına yükselen şey güzel sözdür…” buyurur. (Fatır, 35/10). Hz. Peygamber de: “Sözlerin en güzeli Allah’ın Kitabı, Allah’ın sözüdür” (Nesai, Iydeyn, 22) demiştir.
               Şu halde Hz. Peygamber: “Sözlerin en güzeli Allah’ın sözüdür” diyor. Yüce Allah’ın o en güzel sözü olan Kur’an da. “Müminler sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar” buyuruyor. Hz. Ebubekir de, güzel sözü tasdik ettiği için, Sıddık unvanını alıyordu.
               Hz. Ali: “Söz ilaç gibidir; azı yaşatır, çoğu öldürür” derken, Gönüller Sultanı Mevlana da: “Anlayan kimse için, yerler ve gökler hep sözdür” diye feryat eder.
               Kısaca, “Güzel söz akarsu gibidir, geçtiği yerleri verimli kılar.” “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” özlü sözleri, sözün gücünü anlatır. “Güler yüz, tatlı dil, güzel söz” gönül tahtımızın başköşesinde yer alır.
               Geçmişte çok güzel söz söyleyen Müslümanlar, sahi, bugün neden güzel söz söyleyemiyorlar? Dilleri mi tutuldu acaba?
               Söz nasıl olmalı, insanlarla nasıl konuşmalıyız?
               İlahi Vahyin ölümsüz ifadeleri bu konuda bütün insanlığı şöyle uyarmıştır:
               “Güzel söz söyleyin…” (Nisa, 4/58).
               “Ey iman edenler!.. Sözü yerinde ve dosdoğru söyleyin.” (Ahzab, 33/70).
               “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saff, 61/2).
               “(Ey Muhammed!) Söyle kullarıma; birbirlerine karşı sözü en güzel bir biçimde söylesinler. Çünkü (kötü sözle) şeytan aralarını bozmak ister.” (İsra, 17/53).
               “Konuşurken yumuşak bir üslûpla söz söyleyin.” (Taha, 2o/44).
               Bu son ilahi ikaz, şirkin en önemli temsilcilerinden biri olan Firavunu uyarmak için görevlendirilen Hz. Musa ve Harun’a Allah tarafından yapılıyordu. Hatta Hz. Musa bu ikaz üzerine Allah’a şöyle yalvarmıştı: “Dilimin düğümünü çöz ki; sözümü iyi anlasınlar.” (Taha, 20/27). Firavuna bile yumuşak söz söylenmesini emreden Allah, Müslümanın Müslüman kardeşine, bırakın katletmesini, kaba ve çirkin söz söylemesini onaylar mı?
               Bu konuda önemli bir ayete daha işaret edelim:
               “Gönül yapan güzel bir söz ve bağışlama, ardından eziyet olan bir yardımdan daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/263). Şu halde eziyete dönüşen bir sadakadan güzel bir söz, gönül tamir eden bir söz daha hayırlı ve daha önemlidir.
               Yüce Allah’ın ilahi ifadeleri bunlar. İslam dünyası Cenabı Mevla’dan daha ne bekliyor ki!
               Peki, bu ve benzeri ayetler ortada dururken, bugün Müslümanlar birbirlerine güzel söz mü söylüyorlar, yoksa silah mı çekiyorlar? Acaba bu ayetler Müslümanlara hitap etmiyor mu?
               Sözünü bozanlara gelince:
               “Verdikleri sözleri bozdukları / yerine getirmedikleri için onları rahmetimizden dışladık ve kalplerini katılaştırdık.” (Maide, 5/13) ayeti verdikleri sözleri yerine getirmeyenlerin durumunu anlatır. Verdikleri sözleri yerine getirmedikleri için onların kalpleri katılaşmıştır artık. Müslümanlar verdikleri sözü bozdukları veya yerine getirmedikleri için mi bu hale geldi, kalpleri katılaştı?
               Geliniz Müslümanlar olarak verdiğimiz sözlerde duralım ve sözlerimizi yerine getirelim.
               Firavun, onca küfrüne ve isyanına rağmen saltanatını sürdürüp giderken, dünyevi helakına şu şirke dönüşen sözü sebep olmuştu:
               “(Firavun) adamlarını topladı ve onlara bağırdı; ‘Ben sizin en yüce rabbinizim’ dedi. Bunun üzerine Allah da onu ibret-i âlem olacak şekilde dünya ve ahiret azabıyla yakaladı!” (Naziat,79/23-25).
               İnsanlığın manevi ve uhrevi kurtuluşuna sebep olan o önemli sözü de, Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’den aktaralım. O şöyle buyurmuştur:
               “La ilahe illallah / Allah’tan başka ilah yoktur” deyin kurtulun (İbn Hanbel, Müsned). Rabbim, gönülden La ilahe İllallah demeyi herkese nasip eder inşallah.
               Ayrıca, “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve Resuluhü / tanıklık ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine tanıklık ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve Elçi’sidir” kelimei şehadeti bir sözdür ki, gönülden söyleyen insanı küfrün karanlığından imanın aydınlığına, şirkin kötülüğünden İslam’ın güzelliğine çıkarır. İşte sözün gücü böyle önemlidir.
               Bugün artık sözün bittiği yerde miyiz acaba?
               Necip Fazıl’ın söylediği gibi, şayet “Söz yalama oldu” ise, Hz. Meryem’in Kur’an’daki ifadesiyle: “Sükût Orucu” mu (Meryem, 19/26) tutmaya başlamak gerekir bilemiyorum!
               Çünkü insanların sözle değil, silahla, bombayla vurulduğu bir zamanda yaşıyoruz artık. Maalesef silah ve bomba icat oldu ve söz bozuldu. Sözün yerine silahların konuştuğu, güzel ve etkili söz yerine bombaların gürlediği vahşi ve kanlı bir dünyada bulunuyoruz.
               Böyle barut ve kan kokan acımasız bir dünyada ne yazık ki, silahların ve bombaların sesi, insan sözünün gücünü bastırmıştır.
               Ne yapacağız, teslim mi olacağız?
               Adına sure gönderilen Hz. Lokman, Kur’an’ın bildirdiğine göre oğluna şöyle nasihat etmişti:
               “… (Hayat) yürüyüşünde dengeli ol ve sesini yükseltme. Unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin sesidir.” (Lokman, 31/19).
               Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, silahın ve bombanın sesi eşeğin sesinden daha çirkin, daha korkunç ve hatta daha korkutucu hale gelmiştir.
               “Unutmayın, hepimiz Lokman’ın çocuklarıyız. Lokman’ın ağzından konuşan, ‘Hayat yürüyüşünde dengeli ol’ diyen, ‘sesini yükseltme’ diyen Kur’an’dır…”
               Ne demektir bu?
               “Sesini değil, sözünü ve sözünün kalitesini yükselt. Gücün sözüne değil, sözün gücüne itibar et.” Çünkü: “Göz iki, kulak iki, ağız tek, çok görüp, çok dinleyip, az söylemek, az konuşmak gerek” demişlerdir. O az sözü de öyle güzel, öyle kaliteli ve öyle yüksek söylemeli ki:
              “Söz ola kese savaşı,
               Söz ola bitire işi,
               Söz ola ağılı aşı,
               Bal ile yağ ede bir söz.”
               Son sözü de şöyle bağlayalım, güzel, kaliteli ve etkili söz mutlaka galip gelir.
               21 Aralık 2017 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Kudüs için yapılan oylamada bir kez daha görüldü ki, “gücün sözü değil, sözün gücü kazanmış” oldu. Doğru ve güzel söz her zaman kazanmıştır.    
  
              

YORUMLAR

  • 0 Yorum