Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Kadir KENAR

Kadir KENAR


8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNE ARMAĞAN OLSUN

07 Mart 2018 - 10:07

650 ELİ NASIRLI kadın!

Onlar; genç kızlıklarında çimen yeşili kadar güzel. Tomurcuk açan, bir tohum tanesi gibi eşsiz. Kara toprağı güzelleştiren en güzel çiçekler gibi doyumsuz bir incelik ve güzellik taşır. Dokunmaya, koklamaya kıyamazsınız. Köy kızlarımız.
Sonra, ilk sevdalarıyla şehit düşen Mehmet oğlu Mehmetçikler gibi bu ülke için kendilerini feda ederler. Ana olurlar. Toprağın ustası olurlar. Yağmurun, bulutun, kırağının, poyrazın, lodosun; kara toprağa verdiği ne varsa, hayatta onlara onu verir! Çileli bir hayatın gerçek emekçi kadınlarıdır onlar. Gençliklerinde KIR ÇİÇEKLERİ, evlenip ilk yavrularını dünyaya getirdiklerinde ANA, evinin hanımı olduklarında ELLERİ ÖPÜLESİ, cenneti ayakları altında taşıyan YÜCE değerlerdir köy kadınları. Hem de çok okumadan. Hem de çok bilmeden, görmeden, yaşamadan. Hayat onlara her şeyi öğretir. Biz adamlar, onların yanında sönük kalırız. Acemi kalırız. Ürkek, korkak kalırız.
Çanakkale Ziraat Odası Başkanı İlhan Ulus, gecenin yarısında aradı. 14 otobüs Ankara’ya gidiyoruz dedi. 650 kadın çiftçimizle. Atatürk’e gidiyoruz dedi. Gözlerim doldu.
Çelenk koyacağız, saygı duruşunda bulunacağız dedi. Ben de dedim ki, eğer kaldıysa, varsa eğer, Çanakkale’min tohumlarını götürsünler Anıtkabir’e. Fark etmez, ne tohumu olursa olsun. Hiç kimseye bişey demeden, saçsınlar Anıtkabirin topraklarına. Ankara’nın kalbinde, Anadolu’nun cefekar ve emaktar çiftçi, ziraatçı kadınlarının tohumları yeşersin. Belki, anlı şanlı kurum ve kuruluşlar merak eder. Anıtkabirde Anadolu’nun tohumları filizleniyor diye merak eder araştırırlar.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde, Çanakkale’min 650 emekçi kadını Atasının huzurunda olacak. Çanakkale’den götürdükleri, Atalarının onlara emanet ettiği tohumlarıyla birlikte. Türkiye’min, yarınları için o tohumlar bir kez daha, binlerce kez daha yeşerecek.. Yolunuz açık olsun, kazasız belasız dönün inşallah.
Bu güzel ziyaretinizde Atamızın neleri sevdiğini de söyleyeyim bari. Bamyayı çok severmiş. Annesinin yaptığı ıspanaklı böreği de. Kuru fasulyeyi anlatmama gerek yok.
Ama, Atamızın en önemli özelliği de çok yemek yememesiymiş. Gündüzleri ayran ve kahveyle idare edermiş. Tatlılarla arası pek iyi değilmiş.
Akşamları ise; dış hastalıklara tentürtüyot, iç hastalıkları rakı parolası geçerli olurmuş. Rakının yanında ise, KAVUN! Hiç vazgeçemediği. Lütfen, Ezine’nin kıraç kavun tohumlarında da serpin Anıtkabire.
Gelin bugünü bir hikayeyle kapatalım. Atamızı andık, analarımızı bacılarımızı, tohumlarımızı kutsadık. Hayat bundan başka da bir şey değil zaten.
Birgün padişah, şehir turuna çıkmış. Galata’nın oralarda balık tutan oltacılarla sohbete dalmış. Birisine demiş ki, ‘Sana ilk tuttuğun balığın ağırlığı kadar altın vereceğim. Hadi rastgele’ Adam oltayı atmış, az sonra da çekmeye başlamış. Bir de bakmışlar ki, balık yerine bir kemik parçası var oltanın ucunda. Varmışlar saraya. Terazinin bir kefesine kemiği koymuşlar. Diğer kefeye de altınları koymaya. Ama kemiğin olduğu terazinin kefesi hiç oynamıyormuş. Beş, on, yirmi! Yok kemik lök gibi oturmuş kefeye. Herkes şaşırmış. Padişah, bir ulema çağırın, bu işte bir yanlışlık var demiş. Ulema gelmiş, huzura. Duruma bir bakmış. Bir kefede incecik bir kemik. Diğer kefede onlarca altın.
Ulema derin bir soluk almış, dışarıya çıkmış. Avucunda bir avuç toprakla dönmüş. Ve kemiğin karşısında bulunan altınları alın demiş. Avucunda ki, toprağı dökmeye başlar başlamaz terazi oynamış. Ve kemik havada kala kalmış.
Dünya da, bizleri doyuracak ve hırslarımızı sonlandıracak tek şey, topraktır. Bir avuç toprak! Atamın huzuruna giden Çanakkaleli çiftçi kadınlarımız bu toprağın değerini en iyi bilen insanlar.

YORUMLAR

  • 0 Yorum