Bir anne düşünün; 5-6. haftasında karnında bir bebeğin varlığını öğrenmiş, yaklaşık 10-11. haftasında ise onun kalp atışıyla dünyası değişmiş ve 2 hafta sonrasında da artık ona "oğlum" ya da "kızım" diye hitap edebiliyor...
İlk öğrendiği andan itibaren annelik görevlerine başlamış; sağlıklı besleniyor, uyku düzenini ona göre ayarlıyor, gün içinde yaptığı tüm hareketlere dikkat ediyor ve onunla konuşmaya, ona anlatmaya başlıyor her şeyi; babasını, onu ne kadar sevdiğini, tüm güzellikleri... 9 ayın sonunda hasret bitiyor. Uykusuz geceler başlıyor. Ve annenin yüzü hep gülüyor. Sebebi; evlat kokusu... Her geçen gün büyüyen bir evlat. Onunla birlikte Okulu, ergenliği, sevgilileri, dersleri, sınavları, iş hayatı vs. Her gün eklenen sorunlar... Ama anne yine gülüyor. Sebebi; evladının birkaç saniyelik gülümsemesi... Bir baba düşünün; eşinden alabileceği en güzel haberi almış, dünyalar onun oluyormuşçasına havalara giren bir baba. Artık daha çok çalışıyor, eşiyle daha çok ilgileniyor, daha fazla sorumluluk alıyor. 9 ayın sonunda hasret bitiyor ve baba tekrar aşık oluyor; evlat aşkı.. Eve erken gelmek için daha çok sebebi oluyor.
İşe uykusuz gitmek zorunda kaldığı günler var artık ama baba gülüyor. Sebebi; evlat kokusu... Her geçen gün artan problemler, okul, ergenlik, dersler, sınavlar, masraflar vs. Baba yorgun, baba yine gülüyor. Sebebi; evladının birkaç saniyelik gülümsemesi... Koskoca bir ömrü evlat için harcayabiliriz, evet. Ve her anımızı ona bir şeyleri öğretmek, ona değer katmak için değerlendirebiliriz.
Onlar için bunca çaba arasında unuttuğumuz tek bir şey var! Çabalamaktan ziyade çabalamayı öğretmek! "Yapamıyorum" dediğinde yapıp vermektense yapmayı öğretmek. "Yoruldum" dediğinde tekrar kalkmayı, dik durmayı öğretmek... Ölümün bir kaçış ya da kurtuluş olmadığını öğretmek... O anne baba ise artık gülmeyecek, gülemeyecek...
Büşranur Kalaycı! 17-18 yaşlarındaki bir genç kızı kim hayata küstürebilir. Kim ölümün kurtuluş olduğunu hissettirebilir? Aile mi? Sınav mı? Basından bir arkadaşım manşeti "YGS Sınavını 1 dakika ile kaçırdı, bunalıma girdi!" olarak verirken, bir diğeri "Ailevi sorunları yüzünden intihar etti" olarak vermiş...
Bir düşünün. O anne baba eğer ki kızlarını kaybedeceklerini bilseler ayrılırlar mıydı? Ömürlerini harcayıp birbirlerine katlanmazlar mıydı sırf kızları için? Veyahut o polis memuru bir cana mal olacağını bilse almaz mıydı o sınava kızı? Madalyonun bile 2 yüzü var. Ancak boynuna takıldığında sen sadece sana hissettirdiklerine bakıyorsun; İç yüzüne...
Artık bir anne gülemeyecek, bir baba kızının sesini duyamayacak. Ve kalan 4 kız kardeş Büşra'nın acısını hafifletemeyecek.
Şimdi soruyorum size; avuçlarınızdan kayıp giden sizin evladınız olsaydı hangi bahane bu acıyı dindirebilirdi?
YORUMLAR