Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Ahmet USLU

Ahmet USLU


Bugün Olsa Yine Giderim - Noman Onbaşı

04 Ocak 2017 - 13:18 - Güncelleme: 04 Ocak 2017 - 13:37

BUGÜN OLSA YİNE GİDERİM


NOMAN ONBAŞI

                       Çankırı’nın Eldivan ilçesi Gölezkayı köyünden Ömer oğlu Noman Gazel, hem 1912 yılında Balkan Savaşında bulunmuş, hem de 1914-1915 yıllarında Çanakkale Savaşın’a katılmış bir gazimizdi... Balkan Savaşı için köyden çıkmış. Çanakkale Harbi başlayınca gönüllü gitmişti savaşa... Kendi emsali 48 kişiyle birlikte varmışlardı cepheye. Bunların içinde abisi Ömer ve kardeşi Ali de vardı. Bir evden üç delikanlı... Yaşça en büyükleri Ömer’in yakışıklılığı çevre köylerde dillere destandı. Aynı şekilde Emine de bölgenin en güzel genç kızıydı. - “En yakışıklı kim?” - “Ömer” - “En güzel kim?” - “Emine” diye anılırlardı bütün civar köylerde... Ömer ile Emine evlendiler. Bir kızı olmuştu çiftin. Kızı 3 yaşındaydı Ömer Çanakkale’ye gittiğinde... Ömer’in eşi Emine üç kardeşe de yolluk hazırlamıştı. Ceplerine mendil koymuş, yün çoraplar örmüştü üçüne de... Cephede karışmasınlar diye de kırmızı kuşak atmıştı çoraplara...

                    Üç kardeşin üçü de aynı bölüğe düşmüşlerdi cephede...Bir gün bölük hücuma kaldırıldı. Ömer şehit olmuştu. Köylüsünden biri, Düdü’nün oğlu haber vermişti; “Kardaşın şehit oldu” diye. Noman hemen koşup yetişti,  Şehitleri üst üste yığmışlardı. Noman kardeşini aramış ama bulamamıştı. Neden sonra kollar bacaklar arasında kırmızı şeritli yün çorabını gördü... Yengesinin hepsine ördüğü çorabı... Çıkarttı abisini şehitlerin arasından, bir de ne görsün, Ömer alnından vurulmuş ama henüz canlı... Ömer, son bir gayretle kardeşi Noman’a; - “Kardeşim ben vuruldum, borcumu ödedim. Köydeki körpem sana emanet” demiş ve şehit olmuştu. Öldüğü yerin hemen yanına gömmüşlerdi Ömer’i...

                   Bölük komutanı Faik Bey Noman onbaşıyı çok severdi. Bunun bir sebebi vardı.Bu sebebi Faik Bey hatıralarında şöyle anlatıyor: “Kanlısırt’ta düşmanın ileri siperlerinden birinde bir makineli tüfek vardı ki, tümenin bütün cephesini rahatsız ediyor, birçok ölüme sebep oluyordu. Daha tamamlanmamış gizli yollardan bazıları bu makinelinin ateşi altında idi. Sık sık acı haberler de alıyorduk. Üçüncü bölüğün emir eri sipere gelirken vurulmuş, dördüncü mangadan 8 er şehit olmuş, bir yüzbaşı yaralanmış... Artık bu makineli bizim için uğursuz olmaya başlamıştı. Durmadan denizden atılan mermilerden düşman siperlerinden makine ile atılan bombalardan, havada uçarak gelen kara torpillerinden daha uğursuzdu...” “Çünkü bu silahların az çok huyunu öğrenmiştik. Mesela büyük torpil makinesi haftada iki gün bizim cephemizi ziyaret ediyordu. Bombalar daha çok akşamdan sonraki ziyaretçilerimiz arasındaydı.” “Bu süreklilik içinde kendimize göre alışkanlıklar geliştirmiş, ruhumuzda bir huzur ve sessizlik kurabilmiştik. İşte Kanlısırttaki mel’un makineli bizim bu kıymetli sessizliğimizi bozuyordu. Bir gece derin siperlerimizde  toplanmış konuşuyorduk. Adet olduğu üzere, konuşmalarımız hep o uğursuz üstünde dönüp dolaşıyordu. Bu sırada bölük komutanı Faik Bey irtibat hendeklerinden çıkageldi siperimize. Hal hatır sorduktan sonra sözü makineliye getirdi.”
             - “Ey Çocuklar!.. Bu makineli daha duracak mı, onu yok etmeyecek miyiz? Durmadan felaket yağdırıyor siperlerimize bu mel’un makine...” Bolvadinli Ali oğlu Kara Memiş: - “Siperler yakındır, topçu ateş edemez” dedi.
Tavaslı İdris oğlu Sadık: -“Bir hücum yapsak nasıl olur?” dedi.
 Çallı Süleyman oğlu İbrahim Onbaşı: -“Tabur komutanı müdafaada kalmayı istiyor” dedi. Faik Bey,siperin duvarına yaslanmış derin derin düşünen Noman Onbaşı’ya seslendi:
               -“Sen ne dersin Noman Onbaşı. Can sıkmaya başlamadı mı bu makineli tüfek?” “Noman cevap vermedi.Hala derin derin düşünüyordu. Fakat doğrusu ya,içimizde en babayiğidimiz de o idi.Konuyu değiştirip başka şeylerden konuşacağımız sırada,Noman bir heykel gibi karşımıza dikildi.”
              -“Komutanım! Bir iki kişiylen biz bu makineli gavuru gebertip,alıp getiririk” demez mi…
              -“Satmıyorlarmış” diye şaka ettik. “Noman’ın bu sözü söylediğine inanamamıştık.Fakat o hiç tavrını bozmadı.Güldük bile.Fakat o bir anda kendisini siperden dışarı fırlattı. O zaman anladık ki,hakikaten makineliyi almaya gidiyor.Takım arkadaşlarından en sevdiği Bolvadinli Kara Memiş’le Tavaslı İdris Oğlu Sadık da arkasından koştular.Biraz sonra bu üç yiğit,diğer bütün gecelerden daha korkunç,daha siyah bir gecenin karanlıklarında kaybolup gitti.Önlerindeki derin kuru dereyi geçip sırta tırmandılar.” “Noman hem yürüyor,hem kafasında bir plan hazırlıyordu.Bu plana göre makinelinin arkasına düşen küçük tepeyi deniz tarafına bakan yüzünden çevirip,tepenin üstüne tırmanacaklardı.Makineli ve mürettebatının siperleri önlerine düşüyordu.Onlar makineliye yaklaşmış olsunlar,biz asabiyetten heyecandan sararmıştık.Avuçlarımızdaki tüfekleri sıkıyorduk.Şu dakika hücuma kalkmak için öyle dayanılmaz bir istek duyuyorduk ki içimizde…Hey Yarabbi! Eğer gidenler geri gelmeyecek olurlarsa,ey namussuz makineli artık sen yoksun,yerinden oynamıştın artık kulaklarımız toprağa yapışmış.Karanlıklar içinde gittikçe artan kurşun seslerini,bomba uğultularını dinleyerek tam yarım saat bu vaziyette bekledik.” “Noman ve arkadaşları tepeye tırmandılar.Herkes torbasından ikişer bomba çıkardı.Arkadan büyük kuvvetlerle sarıldıklarını zannetsinler diye gür sesle “Allah! Allah! Allah!” bağırmaya hazırlanırlarken saniyeli fitilleri ateşlemeleriyle makineli erlerinin üstüne fırlattılar.Düşman şaşırdı ve tepenin önündeki örtülü yollardan kaçmak üzereyken 6 bomba birden üzerlerine patladı.Biraz bağırıp çağırma ve iniltiler duyulduysa da kesildi.Bir tek kişi kurtulamamıştı.”
                     “Bizimkiler makineli mevziine girdiler.Noman makineliyi omuzladı.Epey mermi de varmış; onları da sırtlandılar.Bombaların düştüğü irtibat hendeği kan içinde idi.Hepsi de feci bir şekilde can vermişlerdi.Kara Memiş bir ölünün ayağındaki çizmeleri çıkardı,belindeki tabancayı,boynundaki dürbünü alıp doğrulurken ölünün sağ Gözü ışıldadı ve Memiş’e baktı. Memiş; “Ölmemiş ülen bu,” derken, İngiliz dizlerinin üzerinde doğrularak ölenlerin silahlarından birini yakaladı ve Memiş’e ateş etti. Memiş çizmelerle, dürbünle oracığa yığılıverdi.
                    “Gittikleri yoldan döndüler. Noman omuzunda bir makine ile geliyordu. Fakat yanında bir kişi vardı. Memiş pisi pisine şehit olmuştu. Noman gözyaşlarıyla yanımıza geldi. Kaybettiği arkadaşının tesiriyle titreyen bir sesle”:
                 - “Alın şu uğursuzu...” diyerek makineliyi siperin toprağı üstüne attı ve, - “Ahh be Memiş, yapmamalıydın bunu...” diyerek göz yaşları döktü. “Memiş tamah etti çizme, tabancaya, dürbüne... Memiş pisi pisine gitti...” Ömer şehit olmuştu. Noman ve Ali gazi... Ali sol bacağı sakat olarak dolaştı. köye dönünce, yengesiyle evlendirilmişti. Bir Anadolu adetiydi bu ama kısa bir süre sonra Emine ince hastalığa tutuldu ve vefat etti. Noman Onbaşı, harpte üç madalya almıştı; biri itfaiyede, diğeri Çanakkale’de atıştan, üçüncüsü ise şu makineli olayından... Ama bu madalyaları savaş sonrasında bir gün harman yerinde uyurken çaldırmıştı. Bulup getirene iki maaş ödül vereceğini söyledi ama madalyalar bulunamadı. Soyadı Kanunu çıkınca Gazel soyadını almıştı. Köyünde hayvancılık ve çiftçilikle uğraşmıştı. Bir oğlu bir kızı olmuştu. Eylül 1960’da vefat etti, 77 yaşında... Gazi köyünde defnedilmişti. Bir süre sonra oğlu mahkemeye çağrıldı. Gaziyi defnederken resmi makamlara haber vermediği için mahkemeye verilmişti. Hakim sormuştu oğluna:
                  - “Neden gömdün devlete haber vermeden?” Oğlu yanıtladı:- “Ben gömmedim Gölev ve Oğlaklı köylerinden gelen vatandaşlar bayrakla gömdüler.”Hakim bunun üzerine davayı kapatmıştı...

 

YORUMLAR

  • 2 Yorum